Ahu ‘Kuaför’ olmaya hazırlanıyor

1 yorum - Yorum yaz!


Bir İstanbul Masalı ve ‘Şöhret’ adlı dizilerde başrol oynayan ve oyunculuğuyla göz dolduran Ahu Türkpençe, yeni TV dizisinin çekimlerine hazırlanıyor. Genç yıldız bu kez hayranlarının karşısına kuaför olarak çıkacak. 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılış filmi olan ve Lübnan’ın ‘En İyi Yabancı Film Oscar Aday Adayı’ olan ‘Sukkar Banat’ (Karamel) filminden uyarlanacak olan diziyi Şafak Bal yönetecek.







Devamını okuyun...>>

 

Ahu Turkpence ile Röpörtaj

Henüz yorum yok - Yorum yaz!




Devamını okuyun...>>

 

Şöhret Dizisinden Fotograflar

1 yorum - Yorum yaz!


Ahu Türkpençenin Şöhret dizisinden görüntüler



Atv'de yayınlanan Şöhret dizisinin 1.bölümünde kareler
Dizi oyuncuları:

Ahu Türkpençe
Murat Ünalmış
Nurseli İdiz
Atilla Saral
Şebnem Dilligil

Yapım:
Faruk Turgut-Gold Flim

Yönetmen:
Bahadır İnce

Senaryo:
Deniz Akçay

Resimleri slayt olarak izlemek için buraya tıklayınız..

Devamını okuyun...>>

 

Büyük değişim

Henüz yorum yok - Yorum yaz!



Büyük değişim

Büyük Resim İçin Tıklayınız
"Bir İstanbul Masalı"ndaki rolüyle tanınan Ahu Türkpençe, yeni imajıyla görenleri şaşırtıyor.




Bir yıllık suskunluğunu yeni bir dizi projesiyle bozmaya hazırlanan genç oyuncu, "Ayrı kaldığım süre boyunca İngilizcemi ilerletebilmek için bol bol kitap çevirileri yaptım. Film izledim, festivallere katıldım. Kısacası kendime vakit ayırdım, mesleğime yatırım yaptım" dedi.
"Bir İstanbul Masalı"nda canlandırdığı Esma karakteri ile tanınan Ahu Türkpençe, bir yıllık suskunluğunu yeni bir dizi projesiyle bozmaya hazırlanıyor. Yepyeni imajıyla ilk kez Kelebek’le buluşan genç oyuncu, çok özel açıklamalarda bulundu.

Sizi "İstanbul Masalı"ndaki "Esma" karakteri ile tanıdık. Ardından "Şöhret" dizisi geldi. Bir yıldır da ortalarda yoksunuz. Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?


- Çok iyiyim, teşekkürler. Bir yıl ara vermeyi ben istedim. Çünkü uzun soluklu dizilerde rol aldığınız zaman, canlandırdığınız karakterlerin özellikleri sizin üzerinizde kalmaya başlıyor ve onun hareketlerini yapmaya başlıyorsunuz. O yüzden bir yıl ara vermek istedim ki, canlandırdığım kimliklerden arınabileyim. Bu bir yıl neler yaptığıma gelince, İngilizcemi ilerletebilmek için bol bol kitap çevirileri yaptım. Film izledim, festivallere katıldım. Kısacası kendime vakit ayırdım, mesleğime yatırım yaptım. Workshop’ları takip ettim. Uçağa atlayıp, iki gün bu programlara katılıp döndüm. Gezdim, dinlendim, öğrendim.

Eskiden, genç bir oyuncunun bir yıl ara vermesi, ekonomik şartlardan dolayı çok zordu. Ama şimdi öyle değil. İki dizi film çekmek, maddi açıdan sizi epey rahatlatıyor, değil mi?

- Hem öyle hem de ben savurganlığı seven biri değilim. Evet, kafama esti mi yurtdışına gidip gelebiliyorum ama gittiğim zaman ille de lüks otellerde kalmalıyım demiyorum. Çadırımı da alıp gidebilirim ben. Sade birisiyim, o yüzden lüks ve şaşaa bana göre değil. Herkesin "monşer, monşer" diye dolaştığı bir ortamda çok rahatsız olurum. Ben kendim gibi olmayı seviyorum. Monşerlerin ortamı beni huzursuz ediyor.

Salon kadını değilsiniz yani...

- Aynen, hiç değilim. Olamam da... Ben oyuncuyum. Mesleğim gereği çok şaşaalı ortamlarda da bulunuyorum. Bol makyaj yaptığım da oluyor, gösterişli giyindiğim de... Bu anlamda yeterince tatmin oluyorum. Mesleğim gereği bütün bu pırıltıları yaşarken, özel hayatımda sade olmayı tercih ediyorum. Zaten kişiliğim öyle. Genç kızken de kot pantolon, tişört giyip gezmeyi, çadırda konaklamayı severdim. Hálá seviyorum. Böyleyim yani...

En son ne zaman ve nerede çadırda kaldınız?

- Rock’n Coke’da kaldım. Bu yaz yine çadırımı, köpeklerimi alıp Ege’yi dolaşmak istiyorum. Bohem değil, mutlu hayatı seviyorum.

Magazin basınıyla aranız nasıl?

- Çok iyi. Hiçbir sorunum yok. Çünkü onlarla hiç karşılaşmıyorum!

Nerelerde eğlenirsiniz?

- Ben pek gece dışarı çıkmam, ama çıktığım zaman gittiğim yerler de Reina gibi yerler değildir. Çünkü bu mekanlarda benim dinlediğim müzikler çalmıyor.

Ne tarz müzik dinliyorsunuz?

- Rock... Şimdi yavaş yavaş jazz’a da ilgi duymaya başladım. Dolayısıyla gidip eğlendiğim mekanlar da ona göre oluyor.

Genç kuşaktan popüler isimler, yataktan kalktıkları gibi sokağa çıkıyorlar. Çok bakımsız, salaş dolaşıyorlar. Örnek alınan genç bir şöhretin, biraz daha kendine özen göstermesi gerekmez mi sizce?

- Yaptığınız işle alakalı bir geceye, davete gidiyorsanız, oraya giderken bakımlı ve özenli olmanız gerekir. Kot pantolonla gitmek olmaz. Bu, kendinize, yaptığınız işe saygısızlıktır. Sokakta yürürken bakımlı olmak gibi bir tavrı, kendi adıma benimsemiyorum. Bunun sebebi de özgür olabilmektir.

Peki şu an kaç yaşındasınız?

- 31...

Ben sizi Özgü Namal’a benzetiyorum. Ama Özgü çok yol kat etti. Altın Portakal aldı vs... İçten içe onu kıskandığınız oluyor mu?

- Biz Özgü ile çok iyi arkadaşız. Zaman zaman bunları konuşuyoruz tabii ki. Ama hemen söyleyeyim onu hiç kıskanmıyorum. Tam tersi çok gurur duyuyorum. Özenmek derseniz, o başka bir şey. Özendiğim anlar olmuştur. Siz şimdi bana Özgü’yü örnek veriyorsunuz, ben de kendi sınıfıma, kendi arkadaşlarıma bakıyorum. Çünkü benim dönemimden, benim sınıfımdan bugün bu noktada olan, yani popüler olan bir tek ben varım. Her şeyin bir zamanı var.
Bu zaman herkes için çok ayrı ve farklıdır. Çok iyi oyuncular var, ne yazık ki onlar 40 küsur yaşından sonra tanınıyor. Herkesin kendi kısmeti vardır. O yüzden ben çok rahatım. Çok umutluyum. İlla ki bir gün ödül alacağım.

E hadi o zaman...

- Bu sadece bana bağlı bir şey değil. Bu bir ekip işi. Doğru zamanda, doğru yerde olman gerekiyor ki, kendini gösterebilesin. Ben "hazırım" desem bile birlikte yol alacağım ekibin de aynı şekilde hazır olması gerekir. Her şeyin bir zamanı var. Bu zamanın çok yakın bir zaman olduğunu hissediyorum. Benim en çok istediğim şey, "bir sinema filmim" olsun diyen değil, bir derdi, bir hayali olan yönetmen ve senarist ile çalışmak.

Ki arkasından ödül gelsin...

- İnanın ödül gelmese de olur. Yeter ki derdi olan bir ekiple çalışayım. "Hadi bir film çekelim" diye başlanılan bir projenin iyi olması mümkün değildir. Ben "Bu konuyu irdeleyelim, bu konuyla insanların dikkatini çekelim, onları uyaralım, dürtelim" diyen heyecanlı, yüreğini ortaya koyacak bir ekibin içinde olmak istiyorum. Çünkü benim bir derdim var ve heyecanlıyım... Bu heyecanımı paylaşabilecek bir ekiple çalışmak da tek hayalim.

Ekrandaki görüntünüzü beğeniyor musunuz?

- Hem beğeniyorum hem de nefret ediyorum. Böyle olması çok normal...

Çok çocuksu, şeker birisiniz. Size böyle kadın kadın haller, seksi kadın durumu pek yakışmıyor...

- Siz bugüne kadar beni hiç seksi kadın rollerinde görmediniz ki... Görseniz ikna olurdunuz...

Bu fotoğraflarda biraz öylesiniz ama...

- Biraz dekolte bir durum var, evet... Dediğim gibi siz beni bugüne kadar hep sade rollerde gördünüz. Eğer seksi bir kadını canlandıracaksam, ben o kimliğe de bürünebilirim. Ben durup dururken oramı buramı açmak istemiyorum. Siz oynadığım roller gereği böyle hissediyorsunuz. Hep çocuksu rolleri oynadığım için siz beni böyle kabul ettiniz. Bu da benim başarılı olduğumu gösterir. Eğer en başında frapan bir kadın olsaydım, şu an benden şirin, tatlı bir kız olmaz diye düşünürdünüz. Bu böyledir. Ayrıca her kadında, kadının her hali, şekli vardır. Yeri ve zamanı geldiğinde o haller ortaya çıkar.

Mesela damarınıza basıldığında "cadı" ya da "kötü" olur musunuz?

- Hayatımda "kötü kadın" gibi bir kodlama yok. Ben de herkes gibiyim. Sinirlendiğimde gerekirse küfür ederim, eğer biri bana saldırıyorsa kendimi korumak için ben de vurabilirim, saldırabilirim. Bunu yapmalıyım. Yapmıyorsam psikolojim bozuk demektir. Biri bana bağırdığında siniyorsam, bu benim sağlıksız olduğumu gösterir. Herkes beni kibar, naif görüyor. Bunun sebebi de biraz önce dediğim gibi canlandırdığım roller. Evet, kaba biri değilim ama söz konusu kendi hakkımı aramak olduğunda cadılaşabilirim. Herkes gibi...

Yeni bir proje var mı?

- Evet, var. Eylül ayında yayına girecek olan bir dizi filmde oynayacağım. Bu dizide Almanya’da çalışan bir işçi kadını canlandırıyorum. İşçi bir kadın ama öyle ilkokul mezunu falan değil. Eğitimli bir kadın. Töre konusu, kaçma kovalamaca da yok. Dizide çocuk sahibi, hayata pozitif bakan, aşka inancı sonsuz olan ama sonrasında kocasından dolayı bu inancı sarsılan, yine de umudunu yitirmeyen bir kadının hikayesi anlatılıyor. Tek başına bir aşk hikayesi değil, ama aşk hikayenin yüzde 50’sini oluşturuyor. Bir dizi söz konusu olduğunda, içinde aşk olması çok hoş.

Kimle oynayacaksınız?

- Şu an belli olan Erkan Petekkaya var. Diğer oyuncular belli değil.

Aşkın her halini seviyorum

Siz aşkınızı nasıl yaşarsınız?

Ben aşkın her halini çok seviyorum. Keşke bir sinema filmi olsa ve o filmde aşkın ağlatan, üzen hali gösterilse. Aşkın bu halleri, bir sinema filmine çok yakışır. Birbirinden kopamayan ama birbirini sürekli üzen, yaralayan, kıran bir aşk hikayesi çok güzel olur. Ve ben de o hikayenin içinde olmayı çok isterim. Ben aşkı nasıl yaşıyorum? Bu değil yıla, dakikaya göre bile değişiyor. Aşkı yaşama şekli, yaşla alakalı değildir. Yaşanmışlıklarla alakalıdır. Yaşanmışlık derken, sadece aşkla ilgili yaşanmışlıklardan söz etmiyorum. Hayatı yaşarken yaşadığın deneyimlerden, farkındalığını artıran şeylerden söz ediyorum.

Menajerim yok şanım yürüyor

Kariyerinizden memnun musunuz?

- Çok... Başta şunu söyleyeyim, hiçbir şey için acele etmiyorum. Çünkü erken ölmeyeceğimi düşünüyorum. Uzun bir hayatım olacak. İleriki yıllarda çok şey oynayacağım. 10 yıl sonra abla, anne, sonra anneanneler oynamaya başlayacağım. Bütün bu süreç beni çok heyecanlandırıyor. O yüzden bir acelem, telaşım yok. Yapabileceğim çok şey var ve hepsi de zamanla olacak. 31 yaşıma geldim diye paniklemiyorum. Ben sadece genç rollerini canlandırmayacağım ki. Dediğim gibi anne de olacağım, anneanne de. Bu arada bugüne kadar yaptığım işlerden de çok memnunum. Benim menajerim yok Sema Hanım. Yaptığım her iş, bir sonrakinin referansı oluyor. İşimi aşkla, severek yapıyorum. Çok mutlu oluyorum. O yüzden içinde bulunduğum ortam da çok mutlu bir ortam oluyor. Çalıştığım ekip başka bir işe başladığında, beni de çağırıyor.

Yani şanınız yürüyor.

- Öyle... Biraz havalı bir tanım oldu ama evet, benim şanım yürüyor. O yüzden de asla menajere ihtiyaç hissetmedim.
Haberin Kaynağı:hurriyet.com.tr

Devamını okuyun...>>

 

Ahu Türkpençe Reklam Röpörtajı

Henüz yorum yok - Yorum yaz!

En son Duru sabun ve Duru şampuan reklamlarında izledik onu. Markamız gibi duru bir, güzelliği var ve dergimizin ilk sayısında da onunla söyleşi yapalım istedik. Ahu Türkpençe, oyunculuğa nasıl başladığından, ailesine ve reklam filmine kadar sorularımızı yanıtladı.


Ögrendik ki, o da "Evyap Ailesi"ni çok sevmiş.

Sizi "Bir İstanbul Masalı" dizisiyle tanıdık. Oyunculuğa nasıl başladınız?
Üniversite sınavlarına girdim ve Yıldız Teknik Üniversitesi Fizik BöIümü'nü kazandım. Öğrenciliğim devam ederken bir yandan da pandomime gidiyordum. İki sene pandomim yaptım. Okulumun üçüncü yılında, sahnenin beni daha çok mutlu ettiğini fark ettim. Bir an evvel okuldan çıkıp, sahnede bir şeyler yapmak istiyordum. Okulumu bıraktım ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi (MSM) Sınavlarına girip, kazandım. MSM Tiyatro Bölümü'nden mezun oldum. Dört Yıllık bir okul ve okulun ilk yılında çalışmamız yasaktı. İkinci yıldan itibaren hem televizyon hem de tiyatro oyunlarında oynamaya başladım. TRT'de çocuk programında sunuculuk yaptım. Yine TRT'de yayınlanan "Yedi Numara" sonra "Güzel Günler" ve "Azat" adlı dizilerde oynadım. Yaptığım bir iş, sonrakinin referansı oldu ve "Bir İstanbul Masalı" dizisi ekibinden teklif geldi. Geniş kitleler bu diziyi izlediği için, insanlar beni bu diziyle tanımış oldu.

Neden pandomimle başladınız?
Pandomim, tiyatronun bir dalı ve mimiklere dayalı sessiz
bir oyundur. Burada vücuduna ve mimiklerine daha çok
önem vermen gerekiyor. Pandomimle başlamış olmam
benim şansımdır. İlk önce vücudunu eğitip, kasların üzerine kafa yorup, vücuduna esneklik kazandırıyorsun. Sahnede çok rahat parende atıp, amuda kalkacaksın, top
çevireceksin. Bunların olması gerekiyor. Benim duygum var, oynayayım demekle olmuyor.

Çok iyi bir ekiple çalışıyorsunuz. Ekiple ilişkileriniz nasıl?
Kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü çok iyi insanlarla çalışıyorum. Onlar yılların oyuncuları ve 'aramızda mesafe olmalı' demiyorlar. Hepsi hayatın içinde, çok güzel insanlar. Set arasında diziyle alakası olmayan konular hakkında sorularımı yanıtlayıp, deneyimlerini aktarıyorlar. Arsen Gürzap'a diyaloglar ve Esma karakteri üzerine tıpkı öğretmene soru sorarmış gibi sorularımı sorar ve cevaplarını alırım.

Esma karakterinde kendinizden bir şeyler buluyor musunuz?
Hayır. Bizim tek ortak özelliğimiz, ortanca çocuk olmamız. Esma bana göre daha durgun ve daha sakin. Ben daha canlıyım. Çabuk sinirlenirim, çabuk gülerim. Hemen
unuturum, kin tutamam. Esma durgun, her şeyi içinde yaşıyor. Unutmuyor, biriktiriyor. Esma sanki benden daha büyükmüş gibi davranıyor. Bana herkes "aynı Esma gibi"
diyor, ama değilim. Onlar beni bilmiyor, canlandırdığım karakter gibi görüyorlar. Bunun dışında çok farklı bir şey oynayayım, desinler ki; burada da çok farklı oynuyor. Başka farklı bir rol olsun orda da oynayayım ve insanların aklında şu olsun: "Biz Ahu'yu çağıralım. o, bu karakteri canlandırır." desinler. Bir doktoru oynuyorsun bundan sonrada hep böyle rolleri sana veriyorlar. Sanki sen doktormuşsun başka bir şey yapamazmışsın gibi. Senin oyuncu
olup olmadığına bakılmıyor, neyi canlandırdığına bakıyorlar, bire bir sen oymuşsun gibi davranıyorlar.

Ailenizi bize biraz anlatır mısınız?
Abim bilgisayar mühendisi, kardeşim modern dansa gidiyor. Babamı kaybettim ve annem de ev hanımı. Anneme çok taparım. O bana her zaman destek oldu. Benimle gurur duymasını çok istiyorum. Neredesin Firuze filminde rol almıştım. İlk sinema filmim ve annemle galasına gittik. Bir gözüm hep annemde, gözü parlıyor mu, gülüyor mu diye sürekli ona baktım. Benimle gurur duymasını çok istiyorum. O benim kızım desin, gögsünü gererek dolaşsın istiyorum.

Sinema, dizi ya da tiyatro oyuncusu olmak gibi özel bir tercihiniz var mı?
Nasıl insanlar yaptıkları işlerinin geniş yelpazesinde bulunuyorlarsa, bu benim için de geçerli. Benim işim oyunculuk. Sinema, tiyatro, televizyon oyunculuğu ya da televizyonda bir program sunmak, canlandırmak hepsi oyunculuğa dair şeyler. Hepsini yapmak istiyorum. Sıraya koyarsam en çok sinema oyunculuğunu seviyorum. Çünkü çok büyülü bir iş, tek başına değilsin, kocaman bir ekiple çalışıyorsun. Oradaki görsel efektler olsun,
müziği olsun işin boyutunu değiştiriyor. Senin oynadığının ötesinde farklı bir şey çıkıyor. Sonra tiyatro geliyor. Orada her şey çok canlı ve gerçek, kimse sana karışamıyor. "Tamam kes tekrar alalım" denilmiyor, oyunu alıp götürüyorsun. O duygu yoğunluğu giderek değişiyor, büyüyor bunu hem sen hem seyirci yapıyor. Yanlış ya da doğru yaptığını da seyirci hissediyor. Televizyon oyunculuğunu iş olarak görüyorum. Televizyon gerekli ve tamamiyle ticari. Televizyonda sanat olmuyor. Başka bir gerçek de" televizyon olmasaydı, oyuncular para kazanamayacaklardı. Tiyatrodan para kazanılmalı ki, televizyonlara kimse muhtaç olmasın.

En son "Duru şampuan" reklamlannda oynamaya başladınız? Teklifi nasıl kabul ettiniz?
Bana bir takım teklifler geliyordu ama kabul etmiyordum. Dizinin başladığı ilk yıl karar almıştım. Röportaj yapacaktım ama televizyona çıkmayacaktım. Esma'yı, insanlara inandırmam gerekiyordu ve kendimi ön plana çıkarmayan, daha çok Esma'yı destekleyici işler yapmalıydım. Duru reklamı, Bir istanbul Masalı dizisindeki Esma karakterine çok uygundu. Esma daha sakin, daha mütevazi daha duru ya... Reklamı da konuştuk. Müziği çok yumuşak ve soft bir reklam, anlattılar. Anlatılanlar Esma karakteriyle çok örtüşüyordu, onun için kabul ettim. İnsanlar da seyrettiğinde aynı Esma gibi dediler. Ondan sonra Ahu olarak şampuan reklamında rol aldım. Bundan da memnunum. insanlar da artık Esma ve Ahu'yu birbirinden ayırmaya başladı.

Markayı biliyor muydunuz?
Duru, kullandığım ve bildigim bir markadır.

"Evyap Ailesi"ne mesajlarınız olacak mı?
Evyap ailesinden çok iyi ve sıcakkanlı insanlarla tanıştım. Yaptığın iş seveceğin bir iş olmalı, işini severek yaparsan hayatada severek bakarsın, yoksa niye yapıyoruz ki. Belli ki, onlarda işlerini severek yapıyorlar. Bu yüzden bu kadar içten ve candanlar. Böyle olmaya devam etsinler.

Devamını okuyun...>>

 

Er meydanında tek başınayım

Henüz yorum yok - Yorum yaz!

Bir İstanbul Masalı’ndan önce TRT’de iki yıl boyunca canlı yayında çocuk programı sunan Ahu Türkpençe’nin bir sonraki hedefi, sinemada kendini kanıtlamak. Bulunduğu duruma gelebilmek için çok koşturduğunu belirten Türkpençe, ‘Tiyatrocu olmak, er meydanına yalnız çıkmanız gibi bir şey’ diyor.



Onun adı Ahu Türkpençe. Ekranlardan size bazen gülümseyen, bazen yaşlı gözlerle bakan, hüzün ve mutluluğun girdabında sıkışmış, kendince bir çıkış yolu arayan ‘Bir İstanbul Masalı’ dizisinin Esma’sı. Başarılı performansıyla son günlerin en gündemdeki oyuncularından biri olan Ahu Türkpençe, bilinmeyenlerini ve geleceğe dair umutlarını Kelebek’e anlattı.

- Sizin için ekranlara bir geldiniz, ama pir geldiniz dememiz gerekiyor galiba.

Çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana ki, bu tarz övgülere layık görülüyorum. İnanın bana bir oyuncu için en mutluluk verici şey, yaptıklarının neticesinde alkış ve beğeni dolu sözler duymaktır. Eğer ben bu tarz övgülere layık olabiliyorsam, ne mutlu bana. Çünkü hayatta paranın dahi satın alamayacağı tek değer, insanın insana gösterdiği saygı ve sevgidir.

- Önce ekranlardaki Esma’yı anlatmanızı istiyoruz sizden.

‘Bir İstanbul Masalı’ndaki Esma, bazen benim kimliğimin üzerine çıkıyor. Aslında bu işin buralara geleceğini, yani Esma’nın bu kadar çok sevileceğini sanki tahmin ediyordum. Çünkü bu dizideki işimi almam, pek kolay olmadı. Benim bazı inançlarım vardır. Eğer bir işim zor oluyorsa, o mutlaka iyi olur. Bu da öyle oldu. Bu dizide oynamam için ilk çağrıldığımda, Esma rolü için başvuran birçok insan vardı. İlk elemelerden sonra birçok kez gittim. Bir daha, bir daha. Sonunda benim oynamama karar verdiler. Daha sonra dizide kimler olduğunu sorduğumda, inanılmaz derecede sevindim ve çok mutlu oldum. Daha senaryoyu bile okumadan bu işte olmaktan çok büyük mutluluk duymuştum. Çünkü Mehmet Aslantuğ, Çetin Tekindor, Altan Erkekli gibi hepsi birbirinden ünlü isimlerle aynı dizide olmak, benim için her şeyden önemli idi.

- Sanırım bugüne kadar, epey bir yol alındı bu dizide.

Evet, şu ana kadar 53 bölüm yayınlandı. Çok enterasan şeyler oldu tabii. Her bölüm bir öncekinden daha renkli ve zevkli çekilmeye başlandı bence. Örneğin ben dizinin ilk başlarındaki Esma’yı çok daha sevmiştim. Gözlüklü, kalın kaşlı, sakar kişilikli halini gülümseyerek hatırlıyorum bazen.

- Peki Ahu Türkpençe’yi de anlatır mısınız?

Ben 2 Ocak 1977 doğumluyum. Oğlak burcuyum. Ama öyle astrolojiye falan fazla inanmam. 12 tane karakter, bir sürü insan var dünya üzerinde. Nasıl 12’ye bölünebilir ki?

- Tiyatroya nasıl ve nerede başladınız?
Ben sekiz yıldır bu mesleği yapıyorum. Oyunculuğa bir arkadaşımın tavsiyesiyle başladım diyebilirim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro Bölümü mezunuyum. Dört yıllık bir eğitimden sonra bu işlere başladım. İlk oyunum ise ‘Dur Bakalım Ne Olacak’ idi. İlk oyunumun ismine bakacak olursanız, iyi şeyler oldu galiba. Aynı dönemlerde ‘Güzel Günler’ isminde bir de televizyon dizisinde rol aldım. Yani hem tiyatro, hem televizyon işini birlikte yürütmeye çalışıyorum.

- Bağlı bulunduğunuz herhangi bir reklam kurumu veya oyunculuk ajansı var mı?

Hayır, benim ne ajansım, ne de bağlı bulunduğum herhangi reklam kuruluşu yok. Bugüne kadar yaptığım tüm işlerde, kendi referansımı götürdüm. Şunu söylemek istiyorum, benim tüm işlerimde yaptığım çalışmalar, bir sonraki işim için referans oldu. Kısacası başarımı devam ettirebilmeyi yine kendi çabalarımla sağladım. Bir işten diğerine koşuştururken, oradaki çabam, başarım, bir sonraki işimin anlaşması oluyordu. Tiyatroda birbirinden başarılı işlere imza attım. Aslında benim çıkış noktam oyunculuğum oldu.

- Tiyatrocu oyuncu olmak sizin için bir yaşam tarzına dönüşmüş galiba...

Bir istanbul Masalı’ndan önce TRT’de iki yıl boyunca canlı yayında çocuk programı sundum. Tiyatro kökenli olmam, benim televizyonda başarılı olmamı destekledi. Ben sekiz yıldır çalışıyorum. Şu an olduğum konuma gelebilmek için inanın bayağı koşuşturdum. Tiyatrocu olmak, er meydanına yalnız çıkmanız gibi bir şey. Tiyatro bir oyuncunun er meydanıdır. Tek başınıza gövde gösterisine çıkıyorsunuz. Ve kazanmak istiyorsanız, hata yapmamak zorundasınız. Yani perde açıldıktan sonra oyunun herhangi bir yerinde kalkıp, ‘Afedersiniz seyirciler, bir önceki sahneyi tekrar etmek istiyorum, yanlış oynadım’ diyemezsiniz. O yüzden ne yaparsanız, en iyisini yapmak zorundasınız. Yerine göre çok uzun soluklu bir işi sonuna kadar hatasız götürmek zorundasınız. O yüzden tiyatroda ne kadar zaman geçirirseniz, oyun oynarsanız o kadar iyi olursunuz. Örneğin ben 10 yıl sonra daha iyi olacağıma inanıyorum.

Bundan sonraki hedefim sinema

- Bu başarınızdan sonra neler yapmak istiyorsunuz?

Şu andan itibaren daha dikkatli davranmam gerektiğini düşünüyorum. Benim artık kendimi tekrar etmek gibi bir şansım yok. Bir sonraki işimde daha farklı bir karakteri oynamak istiyorum. Sizin de sorduğunuz gibi, şu andan sonra aslında en çok istediğim de ne biliyor musunuz? Aradan yıllar geçse de, 15 -20 yıl mesela, bir senaryoda yönetmen demeli ki ‘Bu işi Ahu’ya verelim. O yaparsa başarır.’ Ben işte bunu duymak istiyorum. Haluk Bilginer, Engin Alkan, Şener Şen gibi işlerinde başarının zirvesindeki insanlar gibi olup, onlar gibi anılmak istiyorum. En çok da sinema istiyorum. Sinema daha farklı bir soluk gibi geliyor bana. Başarımı orada da devam ettirmek istiyorum.

Ölene kadar oyunculuk yapmak istiyorum

- Esma’yı artık herkes tanıyor sanırım.

Doğrusunu söylemem gerekirse, bugüne kadar tek düşüncem, nasıl olursa olsun, televizyonda bir şekilde yüzümü gösterip tanınmaktı. Çünkü oyunculuğumda kendime güveniyordum. Ama şu andan sonra daha dikkatli olmam gerekiyor. Çünkü artık çok gözönünde bir yerlerdeyim. Şu andan sonra yalnızca kendi adıma değil, iş yaptığım çevreye karşı da kendimi sorumlu hissediyorum. Yıllarca hiç dur durak bilmeden koşuşturmamın semeresini alıyorum şimdi. ‘Bir İstanbul Masalı’, mesleğimdeki zirve oldu diyebilirim. Sokakta yanıma teyzeler geliyor, ‘Seni çok seviyoruz’ diyerek övgülerini söylüyorlar, eleştirilerini yapıyorlar, uyarıyorlar. ‘Şurada daha dikkatli ol, böyle yap, şöyle yap’ gibi öğütler veriyorlar. Çok hoşuma gidiyor bütün bunlar. Bu dizide oynadığım karakteri çok seviyorum. Gerçi oyuncu olan herkes hangi işi olursa olsun severek yapmalı bence. Eğer bana sorarsanız, ölene kadar bu işi yapmak istiyorum

Devamını okuyun...>>

 

Ben sahnede mutluyum

Henüz yorum yok - Yorum yaz!

Üniversite öğrencisiyken, hayatında bir değişiklik yapmak amacıyla katıldığı tiyatro kursunun ona yepyeni bir dünyanın kapılarını açacağını belki de bilmiyordu Ahu Türkpençe... Kısa bir süre içinde başarısı, duru güzelliği ve samimiyetiyle özellikle televizyon izleyicisinin kalbinde önemli yere sahip oldu. Ahu Türkpençe ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

"Hayatımı mümkün olduğunca sevdiğim işi yaparak geçirmeyi düşünüyorum. Sevdiğim, yapmayı istediğim işi yapıyorum ve bu işten para kazanıyorum. Bu, Türkiye şartları içinde büyük bir şans aslında. Hep böyle devam etsin istiyorum..."

Kendinizden bahseder misiniz?
1977, Samsun doğumluyum. Üç çocuklu bir ailenin ortancasıyım. Aynı Bir İstanbul Masalı'ndaki gibi, ama küçük bir farkla... Ablam değil ağabeyim, erkek kardeşim değil kız kardeşim var
Oyunculuğa nasıl başladınız?
Yıldız Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü'nde eğitim alırken değişiklik olsun diye tiyatro kurslarına katıldım. Bunun öncesinde ne oyunculukla ne de tiyatroyla ilgim vardı. Pera Güzel Sanatlar Lisesi'ndeki kurs sayesinde tiyatronun farklı bir dünya olduğunu fark ettim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin yetenek sınavlarına girmemle birlikte ise benim için bu dünyanın kapıları açılmış oldu. Profesyonel olarak sahneye ilk çıkışım, 1999 yılında, Aziz Nesin'in hikayelerinin derlendiği bir oyun ile oldu. Ardından Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde sahnelenen "Antigone ve Vişne Bahçesi". Bu oyunların sonrası ise televizyon... Star'daki "Güzel Günler" dizisi ile dizi oyunculuğuna başladım. Bu dizi sayesinde özellikle rol alabilmek için kadro seçmelerine gitmeme gerek kalmadı, teklifler bana gelmeye başladı.

Daha sonra TRT'deki "Yedi Numara" dizisinde oynadım. Arkasından Kanal D'deki "Azat" isimli dizide bulundum. "Azat" benim için önemliydi çünkü ilk başrolümdü. Ve tabii ki ikinci çıkışım diyebileceğim "Bir İstanbul Masalı"...

Sinema'da da izledik sizi... Ancak izleyici sizi asıl Bir İstanbul Masalı'ndaki rolünüz ile tanıdı...
Neredesin Firuze, beş erkeğin hayatını anlattığı için çok fazla rolüm yoktu. Aslında filmin içinde daha fazla olmak isterdim. Çok keyifli bir çalışmaydı. Bir İstanbul Masalı'nın daha fazla kitleye beni tanıttığı doğru çünkü insanlar evlerinden kalkıp sinemaya gitmiyor. Dizi için aynı şey geçerli değil, evlerinden ayrılmadan seyretmek istediklerini seçiyorlar.Yani onlar bizim için gelmiyor. Biz onlara gidiyoruz.

Bir İstanbul Masalı hakkındaki görüşleriniz neler? Dizinin geleceğinde neler olacak?
Bugüne kadar içinde bulunduğum bütün projeler benim için çok önemli. Ama Bir İstanbul Masalı, benim için ikinci büyük adım. Bütün oyuncuları, yönetmeni ve yapımcısının büyük bir uyum içinde çalıştığı bir proje. Bu yüzden de ortaya çok kaliteli bir dizi çıkıyor. Seyircilerden aldığımız tepkiler çok güzel. Perşembe günleri hiçbir randevu almadıklarını veya koşarcasına evlerine gittiklerini belirtiyorlar. Dizinin bu kadar emeğe karşılık bu başarıyı hak ettiğini düşünüyorum. Dizinin geleceği için senariste danışmak durumundayım. İşin şakası... Her birimiz sürprizlere açık bir şekilde yaşıyoruz.

Esma ile Ahu birbirlerine çok benzer görünüyor. Sizce de böyle mi?
Esma hayalci, ben ise gerçekçiyim... Ben aslında onun ablası gibiyim. O daha çocuk... Benim çocukluğuma benziyor, diyebilirim. Aşkının peşinde koşuyor ve bu da ona acı veriyor.

Gönlünüzdeki aslan sinema mı, tiyatro mu yoksa televizyon mu?
Televizyon, sinema veya tiyatro diye bir ayrım yapmıyorum. Benim için önemli olan oyunculuğumu sergileyebileceğim bir projede yer alabilmek. Bu anlamda üçünü birbirinden ayıramam.

Proje seçimlerinizi hangi kriterlere göre yapıyorsunuz?
Oyunculuğumu gösterebileceğim projelerin içinde olmak istiyorum. Senaryo benim için büyük bir kriter. Daha sonra yönetmen ve tabii ki yapımcı geliyor. Bunların hepsinin uyum içerisinde olması ve cesur bir yaklaşım taşımaları gerekiyor.

Yönetmenlerin ve özellikle de yapımcıların çok daha cesur olması gerekiyor. Gündelik hayatta nasıl görünüyorsan, yüzün, kilon veya diğer özelliklerin nelerse, ona göre oynatıyorlar. Yani onlar için, oyuncunun gerçek hali önemli oluyor. Mümkün olduğunca ona yakın roller veriyorlar.

İdealinizdeki roller nedir?
Birbirinden farklı roller olsun yeter. Öyle şeyler istiyorum ki, insanlar yolda gördüklerinde o rolü benim oynayıp oynamadığım konusunda şaşırsınlar... Yaptığım her işin arkasında durduğum için bu rollerin benim oyuncuğuma getirisinin yüksek olması gerekir.

Ahu Türkpençe bir gününü nasıl geçiyor?
Günlerim set ile ev arasında geçiyor. Çekimlere göre özel işlerimi ayarlıyorum. Spor benim için çok önemli. Özellikle bisiklete binmek. Ama iş yoğunluğu nedeniyle şu günlerde spor yapamıyorum ve açıkçası kendimi kötü hissediyorum.

Gün içindeki -olursa- boş vakitlerimi uyuyarak geçiriyorum, diyebilirim. Çekimlerin saatleri diğer insanların mesai saatleri gibi olmadığı için uyumak ve dinlenmek benim en büyük özlemim. Vizyona giren filmleri takip etmeye çalışıyorum. Ama çoğu zaman seansları yakalayamıyorum.



Geleceğe yönelik planlarınız neler?
Özel bir planım yok. Ben sahnede mutluyum. Hayatımı mümkün olduğunca sevdiğim işi yaparak geçirmeyi düşünüyorum. Sevdiğim, yapmayı istediğim işi yapıyorum ve bu işten para kazanıyorum. Bu, Türkiye şartları içinde büyük bir şans aslında. Hep böyle devam etsin istiyorum...

Yemekle aranız nasıl?
Sağlıklı beslendiğim söylenemez. Yemek yapmakla aram olmadığı için eve gittiğimde doğru dürüst yiyecekler yiyemiyorum. Çekimler geç saatlere kadar sürdüğü için de sağlıklı beslenemiyorum. Ama yemek bir tarafa, tatlılar bir tarafa... "Sabah cheescake, öğlen ekler". Bu, durumumu açıklıyor herhalde...


Devamını okuyun...>>

 

Ahu Türkpençe ile Röpörtaj

Henüz yorum yok - Yorum yaz!


Bir İstanbul Masalı’ndaki Esma rolüyle herkesin ilgisini bir anda üstüne çeken Ahu Türkpençe, İpek Tuzcuoğlu’nun bu ayki konuğu oldu ve kendi hayatının kapılarını ilk kez araladı. Kolay yoldan şöhret olmayı reddeden Ahu Türkpençe, "Lise Defteri"nde oyuncu olan sevgilisiyle kendi aşk masalını yaşıyor.
19.05.2004

Kaynak: Elele / İpek Tuzcuoğlu

Rengarenk çiçekli uçuşan elbiseler içinde gördüm ilk onu. Pembe makyajıyla öylesine duru, öylesine aydınlık bir güzelliği vardı ki ve dudaklarının yarı tebessüm eder hali; onunla konuştukça umutlarının, hayallerinin, ideallerinin çiçek çiçek açtığını gördüm gözlerinde. Kokusunda yeşil vardı, teninde baharın tazeliği. Üç kelime kaldı ondan bana; pembe, çiçek, bahar... İşte, size pembe bahar çiçeği.

O beni tanımıyor, ben de onu tanımıyorum. Tanışıklığımız benim ünlü olmamdan, onunda "Bir istanbul Masalı" adlı dizide Esma rolüyle ünlenmesinden daha öte değil. O yüzden önceleri biraz çekingen, içe dönük. Dudaklarındaki tebessüm ise hiç eksilmiyor. Aslında sanki karşımda Ahu değil de Esma varmış gibi yani aynılar ama biz Esmayı değil Ahuyu konuk ediyoruz bu sayfalara. Altı yıldır oyunculuk yapıyor. İlk önce Peranın tiyatro kursuna yazılmış daha sonra pandomimle tanışmış. Pandomim için "Çok farklı bir şey, her şeyin başlangıcı gibi" diyor. Aslında fizik okurken, üniversitenin tekdüzeliği, ezberci eğitim sistemi, formüllerin ağırlığı ezmiş romantik ruhunu ve kurtuluşu pandomimde bulmuş. İki sene de bilardo salonlarına yoklama vermiş. Yani bilardoda devamsızlığı hiç yok. Bir kız arkadaşının "Müjdat Gezen Sanat Merkezindeki sınavlara gireceğim, hadi sen de gel" demesiyle başlamış oyunculuk hayatı.

Neşe, canım benim o. M.G. S. Merkezinin sınavlarına giriyordu her sene. Sınav parçası hazırlayıp bize gösterirdi. "Sen de gel benimle, bana destek olursun" dedi. Onu eğlendireceğim, moral vereceğim ya, gittim. Sonra ben de girdim sınava, her şey hasbel kader oldu aslında. İlk sene dizilerde çalışmadım çünkü yasaktı. "7 Numara", "Güzel Günler" ilk işlerim. Bu beşinci işim.

Dizi tekliflerini değerlendirirken neleri önemsiyorsun?

Eskiden ben seçmiyordum, onlar beni seçiyordu. Benim için önemli olan yaşıma, yapıma uygun, beni çok zorlamayacak rollerdi o zaman. Kasta giriyordum, beni seçsinler diye bekliyordum. Şimdi yavaş yavaş ben seçme aşamasındayım. Çok farklı roller oynamak istiyorum. Haluk Bilginerin bir oyunu vardı "Histeri". Orada sahneye çıkıyor, oynuyor. Bir süre sonra herkes birbirine soruyor Haluk Bilginer nerede diye, kimse anlamıyor onun sahnede olduğunu, adam öyle değişmiş ki. Öyle farklı bir duruş ki, ben de böyle şeyler istiyorum. İnsanlar yolda gördüklerinde; "Aaa onu sen mi oynamıştın?" desinler.

Peki oyunculara bu imkanlar sağlanıyor mu Türkiyede. Mesela bence bundan sonra sana hep jön-kadın rol teklifleri gelecektir. Hiç kimse seni kötü bir karakterde düşünmeyecektir?

Bilmiyorum ki, bunu hep söylüyorum. Yönetmenlerin ve özellikle yapımcıların çok daha cesur olması gerekiyor. Normal hayatta yüzün, gözün, kilon neyse, nasıl giyiniyorsan mümkün olduğunca ona yakın rollerde oynatıyorlar seni.

Şöhretin hangi noktası seni ürkütüyor. Ya da mutlu ediyor?

Öyle çok şöhretli olmadığım için şu noktası beni mutlu ediyor, şu noktası beni ürkütüyor diyemem.

İnsanlar gittiğin yerlerde tanıyorlardır ama Esma diye sesleniyorlardır, sorular soruyorlardır...

Evet evet, çok eğlenceli yaptığın işin takdir ediliyor olması. Seni beğeniyor olmaları çok güzel, gurur veriyor insana. (Yani bire bir söylemese bile şöhretli olmanın mutluluk rotasında seyrediyor bizim pembe bahar çiçeği. Umarım bu rotası uzun yıllar değişmez, kimilerinin rotasını hemen kaybettiği bu şöhret denizinde. Şimdilik en güzel, en temiz haberleri ve resimleriyle süslüyor dergi ve gazete sayfalarını).

Peki günün birinde, medyada kötü bir haberin çıkarsa seni üzecek, hazırlıklı mısın buna?

Yaptığım her şeyin arkasındayım, getirisini de götürüsünü de kabul ediyorum. Bir şey yaptıysam, yanlış bile olsa, yapmışımdır. Ama yapmadığım bir şey yazılıyorsa, moralimi bozar gerçekten.

Muhafazakar tarafların var mı? Mesela fotoğraf çektirirken oram buram açılmasın, görünmesin gibi tavırların var.

Muhafazakarlıktan değil, ben fotomodel değilim rahat olamıyorum. Sansasyonel tarafım yok ki benim. Bacağımı biraz daha açayım, göğsümün ucu gözüktü...

Bunlar seni korkutuyor mu?

Beni korkutan şey yanlış anlaşılmak, öyle bir şey yaparsam benim çizdiğim yol yanlış anlaşılır. Başka insanların çizdikleri o sıradan, herkesin takip ettiği yoldaymışım gibi gözükür.

Nasıl bir yol o, herkesin gittiği yol?

Kolay bir yol diyelim. Mesela çok ünlü biriyle beraber olabilirim. O ünlü kişiyle paparazzilerin gittikleri barlara gidebilirim. O barda onunla, onun kucağına oturup öpüşebilirim. Fotoğraflarımı çekerler ve ben bir hafta boyunca gazetelerde yer alırım. İşte şöhret oldum bile. Dizide, reklamda oy nayıp para da kazanırım. Ama sonra biter. Çünkü tüketilmiş ve içi boş olacağım.

Olduğun yeri hak ediyor musun?

Ediyorum.

O kolay yolla gelmedin buralara, bedellerin, tavizlerin olmadı mı?

Tavizlerim olmadı ama bedellerim oldu. Birçok işi yapmadım. Hem maddi hem manevi bir sürü bedel ödedim.

Elinde bir imkan olsa (işte en sevdiğim bölüme geldim, hayal kurma bölümü) mesela bir televizyon kanalın var. En çok seyredilen, en beğenilen en kaliteli olan bu kanal ne tür programlar, diziler yapar? Sen kimlerle çalışırdın?

Çok genç bir kanal olurdu. Kendi akranlarıma, genç gruba şans verirdim. Tanıdığım bütün yazarlara iş verirdim, birşeyler yapsınlar diye

Kim onlar mesela? Can Dündar? (Can Dündar ismini vermeme çok şaşırıyor, hatta; "Aa, nereden biliyorsun?" diyor)

Evet çok severim. Belgeseller yapsın. Mesela aşkla ilgili belgeseli gerçekten çok güzeldi.

En sevdiğin yazar o mu?

En sevdiğim sorusunu hiç sevmiyorum. Eee, diğer saymadıklarım ne oluyor?

Peki TV kanalının adı ne olurdu?

(Çok eğleniyor bu soruyu yanıtlarken) Hiç düşünmedim, bilmem. Kareli Gömlek olsun. Ama bu kanalda en çok kendi yakınlarıma, dostlarıma şans verirdim.

Çok mu önemli dostların?

Evet.

En iyi dostların kimler? Erkekler mi, kadınlar mı?

Kızlar. Biz çok yakın dört kız arkadaşız.

Onlar da oyuncu mu?

Evet. Aynı sınıftan mezunuz MSMden. Ayfer Dinçer, Dilşat Bozyiğit, Petek Günay ve ben.
(Dostlarından bahsederken inanılmaz keyif alıyor. Onlara olan sevgisi görülmeye değer doğrusu. Bir de oyuncular kıskanç derler, işte en güzel örnek onlar. Bu isimler Ahu kadar ünlü olmasa da, birçok dizi filmde veya programlarda tanıdık simalar, yolunuz açık olsun kızlar. Size bir de rumuz taktım; Dört dost kardeş... Altı senedir süren bu dostluğun sırrını sordum, işte Ahudan uzun süre hemcinslerinizle dost kalabilme tiyoları)

Birbirini çok sevmek. Karşındaki insanı kendin gibi yapmaya çalışmamak. Onu asla değiştirmemek. Bırak olduğu gibi kalsın formülü, hatası olursa söylemek.

(Bu kadar sıkı dost kalabilmelerinin bir başka nedeni ise ki bu onlara özel. Müjdat Gezenmiş. M.S.Mde gördükleri psikoloji derslerinin önemi, okuldaki birlik beraberlik anlayışı ve Müjdat Hocanın engin tecrübeleri çok şey öğretmiş onlara).

Biz okula ilk girdiğimizde Müjdat Hoca dedi ki; "Siz sekiz kişi girdiniz ama okulu bitirdiğinizde sekiziniz de oyuncu olacaksınız demek değildir bu. Ben sizin önce insan olmanızı istiyorum." Onun bize verdiği sevginin, paylaşım ruhunun gücü belki de dostluğumuzun sırrı.
(Bu yazıyı yazarken sözleri bana ait beste Sezen Aksunun Pembe Bahar Çiçeği sarkısını dinliyorum. Hayal değil mi? Şimdi de sıra Ahuda/Şu anda kapıdan çıkacaksın ve gece saat 12ye kadar insanları mutlu etme şansına sahipsin, Aynı Jim Carreynin "Aman Tanrım" filmi gibi diyorum ve hemen havaya giriyor Ahu.)

Kaç kişiye yapma hakkım var?

Sonsuz...

İlk önce anneme müstakil bir ev alırım, ön tarafı orman, arka tarafı denize bakan (kahkahalar). Kardeşime hemen bale stüdyosu hazırlarım (kardeşi balerin). Yurtdışına gidiş-geliş açık bilet alırım. Nereye gitmek istiyorsa gitsin. Yurtdışında da özel bir ev alırım, ilk önce ailemle uğraşırım. Abim var benden 1 yaş büyük, evlenmek üzere onlara çok güzel bir ev alırım, balayı falan ayarlarım. Arkadaşlarıma kesinlikle Ferhan Şensoyun tiyatrosu gibi eski, büyük bir tiyatro yaptırırım ve o bizim olur, tapusunu da dörde bölerim.

(Neden 4e böldüğünü anlamışsınızdır hani şu dört dost mevzuu.)

Peki sonra?
Sevgilimle beraber ülkeleri dolaşmayı çok istiyoruz. Beraber dolaşırdık. Ama o da şöyle olacak "Neresini istiyorsun aşkım?" Cevap- şurası tık bir şıklatmayla oraya giderdik.

Kaç senedir berabersiniz?

Bir yıldır.

Peki nasıl tanıştınız? Romantik bir tanışma mı?

Biz arkadaştık zaten. (Sevgilisiyle ilgili konuşmayı pek istemiyor ve ekliyor.) Onunla ilgili konuşmak istemiyorum adı nedir diye sorduklarında söylemiyorum ama gazeteciler biliyoruz diyorlar (ki yine de bilmeyeniniz varsa, Ahunun sevgilisi de oyuncu, Lise Defteri adlı dizide oynuyor. Kim mi? Ben biliyorum ama yazmayacağım. Ne yapayım benim pembe bahar çiçeğim istemiyor.) Özel hayat ya özel kalmasını istiyorum. İnsanlar beni yaptığım işle bilsin.

Aşkta romantikmişsin gibi duruyor. Sanki ruhun eski dönem aşklarını yaşıyor.

Çok fazla aşık oluyorum diyemem. Çok nadir birisine güvenir, beğenirim. Aşkın özel ve büyük olduğuna inanıyorum.

Peki bir gün aşksız kalırsan bu ürkütür mü seni?

Hayır. Diyelim çok seviyorum çok aşığım paşa paşa gider acımı çekerim bir kenarda. Sonra da biter. Olacaksa aşkım tam olsun. Gerçek ve dürüst olsun. Bitecekse de acımı gerçek ve dürüst yaşarım.

Tarihte en etkilendiğin aşk kimlerin aşkı?

Tarihteki bütün aşkların sonu kötü bitiyor. Zaten kötü bittiği için akılda kalıyor. İyi biten hiç bir şey gösterilmiyor. Benim yaşadığım çok özel, birtane, biricik.

Peki Esmanın aşkı?

Esma Demire aşık.

Peki Ahunun en sevdiği karakter kim dizide?

Suzan. Esma olmasaydım Suzanı oynamak isterdim.

İstanbul bir film olsa, ne olurdu?

Batı Yakası Hikayesi.

İstanbulu bir aşka benzetsen nasıl bir aşk olurdu?

Hüzünlü bir aşk.

"Bir İstanbul Masalı" yaz desem nasıl bir masal yazarsın?

İstanbulda tanışan iki genç olur. Dört tane amca diyebileceğimiz yaşlarda erkek karakter var. Bunlar malikanenin aşçısı, şoförü bahçıvanı bir de esas kızın amcası ya da babası. Hepsi fakirler. Esas kız bir erkeği seviyor. Esas oğlanımız ise zengin. Şoför, bahçıvan, aşçı kızı allayıp, pullayıp esas oğlana beğendirmek için çalışıyorlar. Ve büyük bir kumpas kuruyorlar esas oğlan gerçeği öğrenmesin diye... (Ne kadar tanıdık değil mi? Sizin masalınız hangisi?)
Yazamadıklarım

• Bisiklete binmeye tutkun

• Tehlikeyi ve adrenalini sevmiyor

• Sinemada yalnız film seyretmeyi seviyor

• Arabası yok

• Evlilik; şu sıralar düşünmüyor

• Hayatta onu en çok büyüten olay, babasının ölümü

• Asla küs kalamıyor

• Burçlara inanmıyor (Oğlak burcu)

• Sigara içmiyor

• Seksi görünmeyi sevmiyor

• 1977 yılında Samsunda doğmuş

• Üç kardeşler


Devamını okuyun...>>

 

Ahu Türkpençe Hakkında

Henüz yorum yok - Yorum yaz!

Ahu TÜRKPENÇEAhu Türkpençe 2-01-1977 tarihinde Samsunda doğdu . Tiyatroya büyük bir haz duyan fakat 18 yaşına kadar tiyatro ile hiç uğraşmayan Ahu , bu yaşından sonra çok yakın bir arkadaşının yardımı ile Müjdat Gezen Sanat Merkezinin elemelerine girdi ve kazandı .

Msmye girdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesindeki gördüğü Fizik eğitimini dondurdu . Msmye girdiği ilk sene dışarıda çalışılmasına izin verilmiyordu . Diğer senelerede Ahu 7 Numara ve Azap gibi dizilerde oynadı . En son Bir İstanbul Masalında oynayan Ahu , bu dizi ile birlikte herkes tarafından tanınan ünlü bir kişiliğin sahibi oldu.2 yıl önce dondurduğu Fizik eğitimini tamamlayıp Yıldız Teknik Üniversitesinden mezun oldu.

Oynadığı Tiyatro oyunu

+ İyi ki Varsın

Oynadığı Diziler

+ Şöhret
+ Bir İstanbul Masalı
+ Azad
+ Yedi Numara
+ Bize Ne Oldu
+ Güzel Günler
+ Gurbetçiler

Oynadığı Sinema Filmleri

+ Keloğlan Kara Prens'e Karşı
+ Neredesin Firuze
+ Hicran Sokağı


Devamını okuyun...>>